Quantcast
Channel: Özlü Sözler - Güzel Sözler - Anlamlı Sözler
Viewing all 44 articles
Browse latest View live

Resimli Özlü Sözler


Mehmet Akif Ersoy - Kur'an'a Hitab Şiiri

$
0
0

Mehmet Akif Ersoy - Kur'an'a Hitab Şiiri

İbret alınmaz her gün okuruz ezbere de;
Bir ibret aranmaz mı ayetlerde ?

Ya okur geçeriz bir ölünün toprağına
Ya açar bakarız nazm-ı celilin yaprağına

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne teze mezara okunmak, ne fal bakmak için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne duvarlara asılmak, ne el sürülmemek için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne tezhip, ne sülüs, ne hat yazmak için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne tapınak, ne nutuk, ne vaaz dini için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne meslek kaygıları ne kariyer hesapları için

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne erkeği yüceltmek, ne kadını aşağılamak için
Ne Araba paye vermek, ne Acemi hor görmek için

Atatürk'ün Sesinden Asırlarca Şiiri - Video

$
0
0
ASIRLARCA

Ufkunda doğacağım, ufkunda batacağım;
Asırlarca yazsam hep seni anlatacağım.
Ben de giyersem eğer bir gün deha tacını
"İstersen çiğne" diye önüne atacağım...

Söndüğünü görsem de bin "meşale emel"in
Ebediyet yolumuz, öyle elimde elin...
Ak düşen saçlarınla nur kattığın heykelin
Hamuruna harç diye kanımı katacağım.

Yansam da masalların "Aşık Kerem"i gibi,
Bu aşk ölmez öyle her gönül veremi gibi!
Şöhretin okyanuslar aşarken gemi gibi;
Ben dalga gibi ayak ucunda yatacağım

Asırlarca yazsam hep seni anlatacağım!

Behçet Kemal ÇAĞLAR

Deneme Örnekleri

$
0
0

Deneme: Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı bir yazı türüdür...

İşte birkaç denem örneği:

Peyami Safa - Sürü Adamı

Bir adam vardır ki, hiçbir düşüncesinde, hiçbir hareketinde "kendi kendisi" olamaz. Ne düşünse, ne yapsa, ne söylese kendini değil, men­sup olduğu sosyeteyi, ırkı, muhiti ve dışarıdan aldığı telkinleri dile getirir. Kendiliğinden hiçbir şey bulmamıştır. Başka birinin sisteminden aldığı fi­kirleri ve akideleri o sistemin sahibinden daha softaca müdafaa eder. İra­desi de böyle dışarıdan gelme, yanaşma, iğreti bir hareket mihrakıdır. Bil­mez ki, asıl kendi kendisi, kendi içi, sonsuz imkânların, keşfedemediği için körleşen ve tıkanan istidatların tükenmez hazinesidir. Örneğini ken­dinde değil, hep dışarıda aradığı bir muayyen bir fikre, bir akideye başka­sının kurduğu sisteme bağlanır, kalır. Artık ölünceye kadar hiçbir hayatın her şeyi her gün değiştiği hâlde o, sakallı feylesofundan yahut iktisatçı şeyhinden bellediği hiç değişmeyen bir kaç âyet içinde kalmaya mahkûm, ilerlediğini sanarak yerinde sayacaktır.

İçinde hep sürü insiyaktan teptiği için, şahsiyetten mahrum, insana en uzak insandır bu. Bir ferttir, fakat şahıs değildir, çünkü onu teşhis için kendisine bakmaya hiç lüzum kalmaksızın, çömezi olduğu ideolojinin, içinde uyuştuğu telkin âleminin firmasını bilmek, onu iptonize eden sakal­lının adını öğrenmek yetişir.

Bu sürü adamlarının yüz bin tanesi bir tek şahsa muadil değildir. Nüfusunu gerçekten artırmak isteyen bir memleket, bunların sayısını azaltmakla işe başlamalı ve fertlerden değil, şahıslardan mürekkep bir sosyete kurmanın yoluna bakmalıdır. Peyami SAFA


Ahmet Hamdi Tanpınar - Kitap Korkusu

Kitaptan niçin korkarlar? Bunu bir türlü anlayamadım. Kitaptan korkmak, in­san düşüncesinden korkmak, insanı kabul etmemektir. Kitaptan korkan adam, insanı mesuliyet hissinden mahrum ediyor demektir. "Bırak, senin yerine ben dü­şünüyorum!" demekle, "Falan kitabı okuma!" demek arasında hiç bir fark yoktur. İnsanoğlu her şeyden evvel mesuliyet hissidir ve bilhassa fikirlerin mesuliyetidir. Ondan mahrum edilen insan, kendiliğinden bir paçavra hâline düşer.

Şüphesiz insanı korumamız lâzım gelen vaziyetler vardır. Fakat bu vaziyetler daha ziyade ferdin kendi dışındaki vaziyetlerdir. Bir insanı kendi içinde, düşün­cesinin mahremiyetinden korumağa hakkımız yoktur.

Ortaçağ'dan bugüne kadar gelen zaman içinde insanlığın belki en büyük ka­zancı bu basit hakikati kendisine mal etmesidir. Ahmet Hamdi Tanpınar -  Yaşadığım Gibi


Ahmet HAŞİM - Başparmak

İnsanın en asil uzvu hangisidir? diye sorsalar hepimizin vereceği cevap budur: Dimağ! Hâlbuki dimağdan daha yüksek ve hattâ insanı diğer yaratıklardan ayıran ve onu bütün hayvanlara nazaran üstün bir mevkie çıkaran dimağ değil, sadece elinin başparmağı imiş. Başparmağın diğer parmaklarla birleşip iş görebilecek bir vaziyette olmasıdır ki in­sana unsurlar üzerinde üstünlük imkânını veriyor. Bunu söyleyen tabiat tarihi ilmidir.

Gerçekten birçok hayvanların parmakları yoktur, parmakları teşek­kül etmiş olanlarda ise başparmak, insanda olduğu gibi elin diğer par­maklarıyla uyuşamadığından faydalı bir iş görecek vaziyette değildir.

İlk insan, zekâsıyla değil, sırf elinin biçimi sayesinde taştan bir balta yapmağa muvaffak olarak ağaç dallarını kesmiş ve mağara dışın­da, güneş ve gökyüzü altında, ilk mimarî eseri yaratabilmiştir. İnsan me­deniyetine başlayan, çekici ve testereyi tutan ilk eldir. Dağda, çölde ve or­manda hayvan olarak kalan yaratıkların hepsi başparmaklarını kullanamadıkları için şehirler kuramamış, evler inşa edememiş ve netice­de bir medeniyet kurmağa muvaffak olamamıştır.

Başparmak, insan medeniyetinin yarısını vücuda getirdikten son­radır ki, dimağ, kemik mahfazasında tabiî uykusundan silkinerek konuş­mağa başlamış ve belki insan işlerine karışması faydadan ziyade zarar vermiştir.

Aklın başparmağa nazaran esaret veya galibiyetine göre medeni­yet ilerlemiş veya gerilemiştir. Bütün taş ve demir sanayii başparmağın, felsefe ve edebiyat gibi boş hünerler de zekânın eseridir. Ortaçağı akıl, bugünkü Amerika'yı ise başparmak yapmıştır.

Bizde de başparmağın akla ve ukalalığa üstün gelmesini temenni etmek hepimizin Kutsi bir vazifesi olmalı. Ahmet HAŞİM

Hz. Yusuf Kıssası

$
0
0

Yusuf a.s. İsrailoğulları peygamberlerinden Yâkup peygamberin oğludur. Hayatı ve kıssası Kur'ân-ı Kerîm'de anlatıldığı üzere (Yûsuf/1-104) kısaca şöyledir: Hz. Yakûb'un on iki oğlu var idi. İçlerinde Yûsuf’u hepsinden daha çok severdi. Yusuf bir rüyâ görüp babasına söyledi. "Gördüm ki, on bir yıldız, güneş ve ay, bana secde ettiler" dedi. Yakûb (A. S.) anladı ki; "on bir yıldız", Yûsuf'un on bir kardeşine işarettir ve Cenâb-ı Hak, onu kardeşlerine üstün kılacaktır. "Oğulcuğum! Bu rüyânı kardeşlerine söyleme. Çünkü şey­tan insana düşmandır. Kardeşlerine vesvese verip kalplerine kıskançlık düşürebilir. Son­ra sana bir hîle yaparlar. Cenâb-ı Hak sana peygamberlik ve büyük devlet verecek” dedi ve Yûsuf a sevgisi daha da arttı.

Yûsuf'un büyük kardeşleri, onu kıskandılar ve hîle ile onu kıra götürüp bir kuyuya attılar. Babalarına ise "Onu bir kurt yedi.” dediler. Sonra geri dönüp "Yûsuf'u bir kervana ucuz fiyata köle diye sattılar. Yûsuf o zaman on sekiz yaşında idi. Kardeşlerinden korkup sustu ve Allah'a dayanarak kervanla Mısır'a gitti. Burada Mısır'ın maliye bakanı (Azîz) tarafından satın alındı.

Yûsuf'un eşi emsali olmayan güzelliği, Azîz'in karısı Zelihâ'yı âdeta büyüledi. Zelihâ'nın tekliflerini reddetti. Yine bir gün Zelihâ onun odasına girdi. Yûsuf ondan kaçarken gömleği yırtıldı. Yûsuf dışarı çıkınca Azîz’i kapı önünde buldu. Zelihâ ise Yûsuf'un kendisine saldırdığını söyleyerek onu zindana atttırdı. Zindanda iki kölenin gördüğü rüyalar, Yûsuf'un yorumladığı gibi çıktı. Nihayet Mısır hükümdarının gördüğü bir rüyayı da doğ­ru tâbir etmesi üzerine, zindandan çıkarılarak maliye bakanlığına getirildi.

Zelihâ, bir hükümdarın kızı ve güzellerin güzeli idi. Kocası ölünce bütün servetini Yûsuf’tan haber verenlere bağışladı. Yıllarca yalnız kaldı, Yûsuf'u düşündü. Bu arada Hz. Yûsuf, Mısır'da tarımı geliştirdi ve yedi sene içinde pek çok zahire biriktirdi. Daha son­ra hükümdarın gördüğü rüyadaki kıtlık ve pahalılık seneleri geldi, yedi yıl sürdü. Bu kıt­lık seneleri içinde Hz. Yûsuf zahireyi adaletli bir şekilde mevcût nüfusa göre tevzi eder­di. Bu kıtlık yıllarında Yûsuf'un kardeşleri de Kenân ilinden kalkıp zahire almak için Mı­sır'a gelirler. Yusuf bir oyunla, öteki kardeşleri Bünyamin'i de zahire almak için getirme­lerini sağladı ve hükümdarın tasını onun yüküne saklayarak hırsızlık suçuyla onu alıkoydu.

Yûsuf kayıp olalı 21 yıl olmuştu. O vakitten beri ondan bir haber alınmadığı için kardeşleri onun sağlığından ümitlerini kesmişlerdi. Yakûb (A. S.) ise Yûsuf’un küçüklükte görüp de kendisine söylemiş olduğu rüyaya nazaran onun, huzurunda kardeşleri sec­deye varmadan vefât etmeyeceğini biliyor; dönüşünü büyük bir sabırla bekliyordu. Buna binâen oğullarını, Yûsuf ve Bünyamin'i arayıp bulmaları için Mısır'a gönderdi.

Kıssanın bundan sonrası; Yûsuf'un kardeşlerine kendisini tanıtması, babasına onlar vasıtasıyla gönderdiği gömleği gözlerine sürmesiyle gözlerinin açılması ve bütün aile ef­radını yanına alarak Mısır'da yerleşmeleriyle sona erer. Bu arada Yûsuf da Zelihâ'ya acımış ve onu nikâh ile almıştır. Allah, Zelihâ'ya eski güzelliğini vermiş ve Yûsuf'tan Efrâyim ve Menşha adında iki oğlu ile Rahme adında bir kızı olmuştur.

Yûsuf kıssası Kur'ân-ı Kerîm'in en güzel kıssası olup, "Ahsenu’l-kassas" olarak vasıflandırılır.

Divân şiirinde adı en çok anılan peygamberlerden biri Yûsuf'tur. Harikulâde güzelli­ği ile çok zaman sevgili ona benzetilir; hatta sevgili, Yûsuf-ı sânî (ikinci Yûsuf) olarak nitelenir. Ay ile güneşin ona secde etmeleri, kuyuya atılması, terazi ile tartılıp ağırlığınca altın karşılığı satılması, Züleyhâ ile olan maceraları, zindana atılması, güzel rüya tabir etmesi, Yâkub'dan ayrı oluşu, köle iken Mısır'a Sultân oluşu vs. kıssalar nedeniyle birçok beytin konusunu oluşturur. Bunun en büyük âmili hiç şüphesiz Yûsuf'u Zelihâ mesnevile­ridir. Mâh-ı Kenân diye nitelenen odur. Lakâbı ise Sinân'dır.

İskender Pala'nın "Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü" Kitabından Alıntıdır

Masal Örnekleri - Kısa Masallar

$
0
0

Aslanın Sarayı Masalı

Aslan ormandaki hayvanları sarayına davet etmiş. Hem onlarla tanışmak, hem de ormanın sorunlarını konuşmak istiyormuş.

İlk olarak içeri giren ayı saraydaki kokuyu beğenmemiş. Eliyle burnunu tutup yüzünü buruşturmuş. Ağzından da “Öffff çok pis kokuyor.” Sözleri dökülmüş. Aslan bu işe çok kızmış. Sarayını kötüleyen ayıyı bir pençede yere serip öldürmüş.

İkinci olarak sarayı giren maymun olanları gördüğü için “Efendim sarayınız mis gibi kokuyor.” Aslan maymuna da kızmış. Abartıyor, bana şirin görünmek istiyor diyerek bir pençede maymununda işini bitirmiş.

Bütün bu olayları gören tilki aslanın huzurunda tek bir söz bile söyleyememiş. Bu kez aslan sormuş. “Söyle bakalım sarayımı beğendin mi? Kokusu nasıl?
Tilki işi kurnazlığa vurarak. “Sayın kralım ben bu günlerde nezle olmuşumda burnum koku almıyor.” Demiş.


Bezelye Prenses 

Bir zamanlar bir prens varmış. Bu prens evlenmek istiyormuş, ama evleneceği kişi gerçek bir prenses olmalıymış. Böyle birini bulmak için bütün dünyayı dolaşmış, ama çok büyük bir hayal kırıklığına uğramış. Çünkü, karşısına çıkan prenseslerin hakiki olup olmadığını bir türlü anlayamıyormuş. Hep eksik bir şeyler bir şeyler oluyormuş. Sonunda üzüntü ve umutsuzluk içinde yurduna dönmüş.
Bir gece korkunç bir fırtına çıkmış; şimşekler çakıyor, gök gürlüyor, bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor, kıyametler kopuyormuş. Derken sarayın kapısı çalınmış, yaşlı kral gidip kapıyı açmış. Fakat, o da ne kapıda, yağmurdan ve fırtınadan perişan olmuş bir zavallı bir kız duruyormuş. Üstelik her tarafından sular akan, tepeden tırnağa sırılsıklam olmuş bu kızgerçek bir prenses olduğunu söylüyormuş.

“Eh, anlarız bakalım!” diye düşünmüş yaşlı kraliçe, ama kimseye bir şey söylememiş. Yatak odasına gitmiş, yere bir bezelye tanesi koymuş. Bu bezelye tanesinin üzerine yirmi tane döşek, döşeklerin üzerine de yirmi tane kaz tüyü yatak koymuş.

Gece olunca prenses bu yatakta yatmış.

Sabah olunca kıza, gece nasıl uyuduğunu sormuşlar.

“Ah, korkunç bir şeydi!” demiş prenses. “Bütün gece gözümü bile kırpmadım! Allah bilir ne vardı yatak ta! Sert bir şeyin üstünde yatmışım gibi, her yerim çürüdü, mosmor kesildi! Gerçekten berbattı!”

Böylece anlaşılmış ki, yirmi döşek ve yirmi kaz tüyü yatağın altındaki bezelye tanesini hissedecek kadar nazlı, narin olduğuna göre, bu prenses hakiki bir prensestir!

Prens onunla evlenmiş. O bezelye tanesini de müzeye koymuşlar. Eğer kimse almadıysa, bugün bile gidip görebilirsiniz onu.


Çiftçi ile Geçimsiz Oğulları

    Akıllı bir çiftçi varmış. Ama bu çiftçinin oğullarıyla başı dertteymiş. Çünkü oğulları birbirleriyle hiç geçinemez, durmadan çekişirlermiş.

    Çiftçi oğullarına ne dediyse kâr etmemiş. Çocuklar o kötü huylarını bir türlü değiştirmemişler. Atışıp çekişmeye devam etmişler.

    Adamcağız sözle başa çıkamayacağını anlayıp, “Bâri şunlara bir örnek göstereyim.” demiş. Oğullarını yanına çağırmış. Onlardan birkaç demet de çubuk istemiş.
    Oğullarını karşısına almış. Çubukların hepsini bir demet yapıp bağlamış. Sonra oğullarına verip;

    “-Kırın bakayım şunları!” demiş.
    Çocuklar uğraşmışlar, didinmişler ama çubukları bir türlü kıramamışlar. Bunun üzerine çiftçi, demeti onlardan alıp çözmüş. Çocukların hepsine birer çubuk verip;

    “-Şimdi kırın bakalım.” demiş.
    Çocukların hepsi de ellerindeki çubukları kolayca kırmışlar.

    Baba;  “-Görüyorsunuz ya evlâtlarım,” demiş, “birlik olursanız düşmanlarınız size bir şey yapamaz. Ama birbirinizle geçinemez, çekişmeye devam ederseniz, düşmanlarınıza tek başınıza karşı koyamazsınız; yenilip gidersiniz.”

Şehit Sözleri - Şehitlikle İlgili Anlamlı Sözler

$
0
0


Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz. Bakara Suresi 154. Ayet

Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!     Mehmet Akif Ersoy

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i... Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.  Mehmet Akif Ersoy

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? "Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın. Mehmet Akif Ersoy

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber. Mehmet Akif Ersoy

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır... Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır Mithat Cemal Kuntay

Vatanı için ölmüş bir insan mesut insandır. Virgilius

Benden eğerimi isteyiniz vereyim, atımı isteyiniz vereyim. Fakat vatanımdan hiç kimse bir karış toprak istemesin veremem. Mete Han

Türklerden başka dini ve vatanı uğruna canını vermeye hazır asker görmedim. Hamilton

Vatan için katlanılan ölüm kadar tatlı ve şerefli bir ölüm var mıdır? Horatius

Ölümü sevgili gibi kucaklayan ve şehitliğe susayan insanlara, esaret teklif etmek çok boş ve gülünçtür...

Şehitlerin ruhları yeşil kuş kanatları içinde Allah'a kavuşur. Şeyh Şamil

Ölüm bizi Allah'ımıza kavuşturan en ulvi hadisedir. Dünyaya geldik O'nun eserlerini gördük, O'nun emirlerindeki isabete inandık, O'nun eserlerine gönlümüzden vurulduk. şimdide sevine sevine O'na kavuşmayı özlemeliyiz. Ölüm kafirler için bir azap bir ıstıraptır. Müslümanlar için bir sürur ve sadet olmalıdır. Şeyh Şamil

Hz. Ömer İle Kölesinin Deveye Sırayla Binmesi

$
0
0



 Adaletiyle dünyaya ün salan Hz. Ömer (r.a.) in, bir Kudüs'e girme hadisesi var ki, dillere destan ol muştur. Hz. Ömer, kölesiyle beraber Kudüs'e gitmektedir. Bu mukaddes şehre giden Hz Ömer'le kölesinin, sadece bir develeri vardır. Dolayısıyla yolda deveye nöbetleşe binmektedirler. Kudüs'e yaklaştıkları zaman, deveye binmek sırası köleye gelmiştir. Her ne kadar sıra kendisine gelmişse de deveye binmek istemeyen köle:

- Efendim, sıra bana geldi ama Kudüs'e yaklaştık. Benim binitli, sizin yaya olmanız doğru olmaz. Şehre girerken devenin üzerinde siz olunuz, dedi.

Hz Ömer (r.a.) itiraz etti:

- Biz müslümanız. Ben her ne kadar halife isem de, seninle benim aramda Allah indinde hiç bir fark yoktur. Sıra senindir, deveye sen bineceksin, dedi.

Köle, "Kudüs'te bulunan hıristiyanlara karşı iyi olmaz. Lütfen siz bininiz" diye israr ettiyse de Hz Ömer (r.a.) sırayı bozmuyordu.

Nihayet köle deve sırtında, Hz. Ömer yaya olarak devenin yularını tutmuş vaziyette, Kudüs'e girdiler.

Kudüs'lü bütün hıristiyanlar büyük halifeyi karşılamak ve ona şehrin anahtarını sunmak için şehir dışında onu bekliyorlardı. Devenin üstündeki zatı halife zannederek, ona hürmet göstermek istedilerse de köle, kendisinin değil devenin yularını tutan ve yaya olan zatın halife olduğunu söyledi. Bütün papazlar hayret ettiler. Nasıl olur da; düşmanlarını titreten halife Ömer, bir kölenin hayvanının yularını tutarak gelirdi. Üstelik de kendisi yaya olarak.

Bunun sebebini sorduklarında şöyle dedi:

- Biz müslümanlar arasında halife ile köle Allah indinde birdir. Üstünlük sadece Allah'a bağlılıktadır. Bir tane devemiz olduğu için nöbetleşe biniyorduk. Kudüs'e yaklaşırken sıra ona gelmişti. Onun için o bindi. Bunda anormal olacak bir şey yok.

Bu durumu gören hıristiyanların birçoğu daha fazla dayanamayıp müslüman oldular.

Hazreti Ömer böylece Kudüs şehrini teslim aldı.

Kimsenin canına ve malına dokunmadı.

Namaz vakti gelmişti ve Hz. Ömer (r.a.) namazı kılacaktı. Kendisine namaz kılmak için kiliseyi gösterdiler ve ''Burada namazınızı kılabilirsiniz" dediler. Kabul etmedi ve

"Ben kilise de namaz kılarsam, müslümanlar benim burada namaz kıldığımı duyarlar ve burayı cami yaparlar. Halbuki biz, fethettiğimiz yerlerdeki insanların inançlarına karışmadığımız gibi onların ibadethanelerine zarar da vermeyiz" dedi.

Gerek Hz. Ömer ve gerekse ondan sonraki bütün müslüman idareci ve kumandanlar, fetettikleri toprakların halkına karşı dini hiç bir zorlamada bulunmamışlardır. Onların bu hareketini gören başka dinden olan insanlardan birçokları, bu yüksek ahlak karşısında, dayanamayıp müslüman olmuşlardır.

Ali Eren - Dini Hikayeler

Hz. Muhammed (s.a.s.) Vedâ Hutbesi

$
0
0


Hz. Muhammed (s.a.s.) Vedâ Hutbesi

Hicri: 9 Zilhicce l0 Cuma - Miladi: 8 Mart 632 Cuma

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Vedâ haccında, 9 Zilhicce Cuma günü zevâlden sonra Kasvâ adlı devesi üzerinde, Arafat Vâdisi'nin ortasında 124 bin Müslümanın şahsında bütün insanlığa şöyle hitab etti:

"Hamd Allah'a mahsustur. O'na hamdeder, O'ndan yardım isteriz. Allah kime hidâyet ederse, artık onu kimse saptıramaz. Sapıklığa düşürdüğünü de kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki; Allah'dan başka ilâh yoktur. Tektir, eşi ortağı, dengi ve benzeri yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Rasûlüdür."

"Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.  İnsanlar! Bugünleriniz nasıl  mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.

Ashabım!  Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O'da sizi yaptıklarınızdan  dolayı sorguya çekecektir. Sakin benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar,bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.

Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmutallib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir. Lakin  anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.

Ashabım! Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu Iyas bin Rabia'nın kan davasıdır.

Ey insanlar! Muhakkak ki, şeytan şu toprağınızda kendisine tapınmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.

Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınızı; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.

Ey mü'minler! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç   şaşırmazsınız. O emanetler, Allah'ın kitabı Kur-ân-i Kerim ve Peygamberin sünnetidir.

Mü'minler!  Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman'ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar  kardeştirler. Bir Müslüman'a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.

Ey insanlar!  Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır.

Ey insanlar!  Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında  en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır. Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabi ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz.  Kimse kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine  suçlanamaz.

Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız:

-  Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız.

-  Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz.

-  Zina etmeyeceksiniz.

-  Hırsızlık yapmayacaksınız.

İnsanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? "

Sahabe-i Kiram birden söyle dediler:

"Allah'ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatte bulundunuz, diye şahadet ederiz!"

Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (S.A.V.) şahadet parmağını kaldırdı, sonra da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve söyle buyurdu:

"Şahit ol yâ Rab! Şahit ol yâ Rab! Şahit ol yâ Rab! "

Kaynak: DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

Kırık Cam Teorisi -

$
0
0


New York Belediye Başkanı Rudolph William Louis Giuliani'ye suçlarla mücadeledeki sırrını sormuşlar...

Louis Giuliani, "Metruk bir bina düşünün. Binanın camlarından biri bile kırık olsa, o camı hemen tamir ettirmezseniz, çok kısa sürede, oradan geçen herkes bir taş atıp, binanın tüm camlarını kırar. Ben ilk cam kırıldığında hemen tamir ettirdim.

Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine, biri, bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, ...her geçen,çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir.
Ben ilk konan çöp torbasını kaldırttım."

Bir sokağın suç bölgesine dönüşme süreci önce tek bir pencere camının kırılmasıyla başlıyor. Çevreden tepki gelmez ve cam hemen tamir edilmezse, oradan geçenler o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor, diğer camları da kırıyor. Ardından daha büyük suçlar geliyor; bir süre sonra o sokak, polisin giremediği bir mahalleye dönüşüyor.

Bunu anlayan New York polisi, önce küçük suçların peşine düşmüş. Metroya bilet almadan binenleri, apartman girişlerini tuvalet olarak kullananları, kamu malına zarar verenleri, hatta içki şişelerini yola atanları bile yakalayıp haklarında işlem yapmış.Polis bu kararlılığıyla "Küçük müçük, bizim için hiç fark etmez; bu sokağın, metro istasyonunun veya mahallenin suç üreten bir bölge olmasına izin vermeyeceğiz. " demiş.

'Kırık Cam Teorisi' ABD'li suç psikologu Philip Zimbardo'nun 1969'da yaptığı bir deneyden ilham alarak geliştirilmişti.
Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model Oldsmobile bıraktı.

Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Ve olup bitenleri gizli kamerayla izledi.
Bronx'taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı. Ardından Zimbardo ile iki öğrencisi 'sağ kalan' otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdı. Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar (zengin beyazlarda) olaya dahil oldu.

Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale gelmişti.
"Demek ki"diyordu Zimbardo, "ilk camın kırılmasına ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısına izin vermemek gerek.
Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz."

Can Yücel - Bilmelisin ki…

$
0
0



Can Yücel - Bilmelisin ki…

Bilmelisin ki...
Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez.

Bilmelisin ki...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.

Bilmelisin ki...
Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nerden geçtiğini bulmak zor.

Bilmelisin ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da!

Bilmelisin ki...
Tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

Bilmelisin ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik değil.

Bilmelisin ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir.

Bilmelisin ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendini affedebilmesi gerekiyor.

Bilmelisin ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

Bilmelisin ki...
Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.

Bilmelisin ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

Bilmelisin ki...
Her problem kendi içinde fırsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

Bilmelisin ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.

Eurovision ve Can Bonomo Geyikleri

$
0
0

Noldu? Niye birinci olamadın? Hııı? Hııı? Yemedi mi? Hıı?
Oğlum bak git! Süpürgeyi kafana yersin git! Bak git!

Bu eurovisionun olayı ne İsveç'in birinciliği, ne Bonomo'nun 7.liği.. bence olay; 'Rus Neneler'in 2.liğidir. O neydi öyle ya!?

Bonomo bi Alex değildin ok de bi Obez Hadise kadar olamadin len o bile 4. İdi

Elinde İbrahim Akın gibi tek başına şike yapabilen bir yetenek varken Can Bonomo ile katılırsan tabi kazanamazsın.

''Can't Bonomo'' esprisi yapacak olanlara cevabın açık ve net '' Oğlum Bak Git ! ''.

Neyse Can'a geleceğine Mal'a gelsin... Teşekkürler Bonomo

mustafa sarıgül şu an can bonomo birinci olsa da şişli'nin her yerini ''can bonomo'yu tebrik ederim'' afişleri ile donatsam diye düşünüyor.

İlginc yahu. Orovizyon oncesi Can Bonomo adini agizlarina aldigini hic gormedigim insanlar simdi ona Tarkandan sonra ikinci starimiz diyor..

Dün gece oylamalar olmadan hatta Can Bonomo cıkmadan 7.olucagımızı tahmın etmıstım.. Keske 1.olsaydık ama saglık olsun :)

2005 senesi 'rimi rimi ley' parçası 92 puan toplamışken,Bonomo 112 puan aldı ve bunun 12 si yeni üye Azerbeycandan hayranlarına duyurulur :)

Can Bonomo'nun 7. olduğunu sabah öğrendim. Çok ta şaşırmadım doğrusu...

o değilde dün can bonomo ne rezil etti arkadaş ya

Can Bonomo sadece 26 ülkeyle değil aynı zamanda afrodizyaklarla, dekoltelerle ve erotizmle de yarıştı.

Can Bonomo, Can't Bonomo esprisini yapan mutlaka olmustur.Simdi adettendir bir de ben yapayim :-)

Dursun Ali Erzincanlı - Miraç

$
0
0

"MİRAÇ"

Kapatın gözlerinizi
Ve karanlığı seyredin.

İşte böyle bir gece.
Mekke’de bir gece
Yorgunluk havada
Gariplik suda
Simsiyah bir sessizlik
Uyku bile uykuda.
Kâbe’nin hatîm kısmında
Yanı üzre yatan biri var
Yıl hüzün yılı
Ebu Talib yok
Yıl hüzün yılı
Vefakâr eş
Haticetül kübrâ yok.
Kâbe’nin hatîm kısmında
Yanı üzre yatan biri var
Teselli arayan kalp
Hüzünle çarpan kalp
O’nun kalbi.
Ve ayak sesleri
Yıldızlar ışıldıyor.
Bu ayak sesleri göklerden
Yol veriyor yıldızlar.
Semâdan inenler var.
İzin verseydi Allah
Kâinat inerdi yere
Çünkü kâbe’nin hatîm kısmında yatan
Sultân-ı levlâk’tır.
Habîb-i zîşândır o
Nur-u hüda’dır.
Merhamet ufkunun nazlı güneşi
Kainatın biricik çiçeğidir o.
İzin verseydi allah
Âlemler inerdi yere
Oysa emir yalnız cebrail’e
Ve yalnız cebrail iner yere
Kalk ya rasulallah
Semada melekler seni bekler
Taif’te taşlanan yüzüne hasret
Alaya alınan sözüne hasret
Seni bekler melekler.
Yer yüzünde vefa yok mu?
Seni teselli edecek birini mi arıyor kalbin.
Sevdiklerin bir bir uçuyor mu elinden?
Davetini hafife mı aldılar?
Üzülme ve aç gözlerini
Öteler bekliyor seni
Bu gece kainat adını anacak
Aç gözlerini ki alemler nazarına kanacak.
Burak senin için uçacak.
Aç gözlerini ya habiballah
Bu gecenin adına isra diyecek allah.
Ey yedi kat sema aç kapılarını
Ve haber ver hasretle bekleyen peygamberlere
Deki hazreti Adem’e;
Cennetin kapısına adı yazılan
İsminin hatrına af istediğin
Salih oğul geliyor.
Söyle İsa’ya:
Kuytu köşelerde
Havarilerinle Allah’a sığınırken
Bir adım ötedeymiş gibi kokusunu aldığın
Ve insanlığa gelişini müjdelediğin
Ahmet geliyor.
Yusuf’a İdris’e Harun’a söyle
Musa’ya deki:
Vasıflarına hayran olup da
Ümmetinden olmak istediğin
Salih kardeş geliyor.
Müjde ver İbrahim Peygamber’e:
Dua dua yalvarıp
Gelmesini istediğin oğul geliyor
Aç kapılarını ey yedi kat sema
Bu gelen Muhammed Mustafa
Cebrail yol gösterir
Ve yürür sultanlar sultanı
Bu nasıl bir yürüyüştür.
Bu nasıl bir eda?
İnci inci ter mübarek alınlarında
Baştan ayağa edep var
Attığı her adımda.
Sultanım
Cennetler gösterilirken o gece
Ümmetini hayal ettin mi cennette?
Cehennemin alevleri selamlarken seni
Gözyaşlarını gördü mü Cebrail?
Ümmetim dedin mi?
Sen unutmazsın bizi bunda kuşku yok
Tahiyyat duası haber verdi bize
Sen bizi hiçbir yerde
Hiçbir zaman unutmadın
İnşallah biz de seni unutanlardan olmayız.
Allah seni unutturmasın bize.
Bir söz sultanının dediği gibi
Eğer günahlarımızdan dolayı girersek cehenneme
Ve Allah biran olsun açarsa ufkumuzu
Talaal bedru aleyna diyeceğiz.
Miraç gecesi
Yürüdü rasulullah
Cebrail önde
Bir gece yürüyüşüyle
Yürüdüler… Yükseldiler.
Yükseldikçe yükseldiler.
Cebrail durdu birden
Ya rasulallah benimle buraya kadar.
Efendimiz niçin diye sordu
Burası sidre-i münteha’dır
Bir adım daha atarsam yanarım kavrulurum.
Allah rasulu sordular:
Nasıl gidilir sidre-i münteha’da?
Cibril-i emin cevap verdi:
Aşkla!
Aşkla gidilir ya rasulallah
Aşkla gidilir ya habiballah
Aşkla gidilir ya nebiyyallah
Yürü sultanım yol senindir!
Aşk vadisinde mühür senin.
Söz senindir hal senindir.
Muhabbetin adı sensin.
Varlıkların tadı sensin
Yürü ve selamını ilet
Gözü yaşlı ümmetinin
Sensiz bunca yetimin
İlet selamını
Ahir zamanın ahını
Yüceler yücesine ilet
Sultanım
Sen dönerken miraçtan
İlahi hediyelerle
Bizim için miraç olan
Beş vakit namazla
Bakara suresinin son iki ayetiyle
Ve şirke düşmeyenin affedilebileceği müjdesiyle
Dönerken sen miraçtan
Biz ahir zamandan
Ebu Bekir edasıyla bakıyoruz sana
“O söylediyse doğrudur”
Rasulullah söylediyse doğrudur.
Ve bir ayetin sıcaklğı sarıyor
Kainatin kalbini:
Her türlü noksanlıktan münezzeh olan Allah,
Kulunu geceleyin mescid-i haram’dan alıp
Kendisine bir takım ayetler gösterelim diye
Etrafını mübarek kıldığımız
Mescid-i aksa’ya götürdü.
Çünkü işiten ve bilen odur.
Şimdi açın gözlerinizi
Ve mîrâc’a hazırlanın.

HAKKINIZI HELAL EDİN

$
0
0

Yoğun geçen kış koşullarında vazife başında olan Bolu Dağ Komando Tugayında görevli bir asker soğuktan donmamak için Karacasu Ağalan Yaylasında bir eve sığındı.

İşte evde bıraktığı o not:

“Ben Bolu Tugay Personeliyim. Hava kar yağışlı, fırtınalı ve soğuk olduğundan ben ve bir askerim evinizde 2.5 saat konakladık. Sobanızda 8-10 tane küçük odun yakarak ısındık. Her şeyi ilk haliyle bıraktım. 10 TL’de para bıraktım. HAKKINIZI HELAL EDİN”

Yayla evinde bulan notu Mehmet Günçiçek konuyla ilgili yaptığı açıklamada;

“Notu okuyunca eşimle birlikte oturup ağladık. Lakin parayı görünce üzüldüm. Benim üç oğlum var ve ben bu vatana üç tane asker yetiştirdim. Bugün Allah bana yine bu vatana hizmet etme şansı vermiş ve o askerler soğuktan benim evime sığınmışlar. Ben o parayı nasıl alırım. O paraya hiç dokunmadık ve olduğu yerde duruyor. O ev ve yakılan odunlar askerlerimize nasıl ana sütü gibi helalse o parayı almakta bana o derece haramdır” ifadelerine yer verdi.

Napolyon Bonapart Sözleri

$
0
0

Napolyon Bonapart Sözleri

Hayatta başarılı olmak istiyorsanız her türlü sözü verin ama hiçbirini tutmayın.
Tarih, herkesin inandığı bir masaldır.

Korkmanız gereken sizinle aynı fikirde olmayanlar değildir. Asıl, sizinle aynı fikirde olmadığı halde bunu söyleyecek cesareti olmayanlardan korkun.

Yeryüzünde yalnız bir devlet olsaydı, başkenti İstanbul olurdu.

Din, fakirlerin zenginleri katletmesini önlemek içindir.

Bir hırsız vardır ki insanın en değerli şeylerini çaldığı halde kanun ona dokunmaz: Zaman.

Fırsat olmadan yetenek hiçbir şeydir.

"İmkansız", yalnızca aptalların sözlüğünde olan bir sözcüktür.

Dünyaya hükmeden şey hayalgücüdür.

Yenilmekten korkanın hezimeti garantidir.

Taht, kadife bir kaplı bir sandalyeden başka birşey değildir.
Önder, ümit sarrafı demektir.

Büyüklükte ben Fatih Sultan Mehmet'in çırağı bile olamam, çünkü ben, kılıçla zapt ettiğim yerleri henüz hayattayken geri vermiş bir bedbahtım. Fatih ise fethettiği yerleri nesilden nesle intikal ettirmenin sırrına ermiş bir bahtiyardır.

İnsan, haklarından ziyade menfaatleri için azimle dövüşür.

Bir resim bin kelimeye bedeldir.

İnsanları zaaflarını kullanarak yönetmek, erdemlerini kullanarak yönetmekten daha kolaydır.


Ağlayan Komutanın Hikayesi - Mehmet Akif Ersoy

$
0
0

Ağlayan Komutanın Hikayesi

Mehmet Akif Ersoy anlatıyor:

"Her sabah Sultanahmed Câmiine erkenden giden bir zât vardı. Mihrâbın bir kenarında saçı sakalı bembeyaz olmuş bu ihtiyar adam, ümitsiz bir şekilde durmadan ağlıyordu. Niyâhet bir gün yanına sokuldum:

"Muhterem!" dedim. "Allah’ın rahmetinden bu kadar ümitsizlik olur mu? Niye bu kadar ağlıyorsun?"

Bana; "Beni konuşturma. Kalbim duracak." dedi.

Çok ısrar edince anlattı: "Ben Abdülhamid devrinde bir binbaşı idim. Anam babam vefât edince sadârete bir dilekçe gönderdim.

Dedim ki “Mallarımız, gayrimenkullerimiz var. Bunların bir nezâretçiye ihtiyacı vardır. Kabul buyurulursa istifa etmek istiyorum”. Sadâret benim dilekçemi padişaha göndermiş.

Bana doğrudan doğruya hünkârdan bir yazı geldi. “İstifa kabul edilmedi.” deniyordu.

Ben bir daha gönderdim. Bizzat huzura çıkıp şifâhi görüşmek istedim.

Ben o cehâlet ile padişahın huzuruna çıktım:

"Sultanım, istifamın kabulünü istirham edeceğim. Durumumuz budur." dedim.

Derin derin biraz düşündü. İstifa etmemi istemiyordu. Yüzünden belli idi.

Isrârıma da dayanamadı. Öfkeli bir edâyla, elinin tersi ile:

"Haydi! İstifa ettirdik seni." dedi. Ben dönüp işimin başına geldim.

Gece mânâ âleminde orduların teftiş edildiğini gördüm. Rasûllüllah Efendimiz (s.a.v.) Yıldız Sarayı’nın önünde duruyordu.

Bütün Türk ordusunu teftiş ediyordu. Osmanlı padişahlarının ileri gelenleri orada idi. Abdülhamid edeple Fahri Kâinat Efendimiz’in arkasında duruyordu.

Derken benim birliğim geldi. Başında kumandan olmadığı için darmadağınıktı. "Nerede bunun kumandanı?" diye sordular.

"Ya Rasûllallah çok ısrar etti. İstifa ettirdik." dedi.Rasûllüllah (s.a.v.) da:

"Senin istifa ettirdiğini biz de istifa ettirdik." buyurdular. Ben ağlamıyayım da kim ağlasın?

Boraltan Köprüsü Ağıdı - Şiiri

$
0
0

Boraltan KöprüsüBoraltan bir köprü, aşar geçer Aras'ı,
Yuğsan Aras suyuyla, çıkmaz yüzün karası.

Karası, karası, merhamet fukarası,
Karası, karası, merhamet fukarası,

Düşman bekler karşıda, önüne kattı beni,
Can alınan çarşıda, kardeşim sattı beni.

Dönüp seslendim geri, merhametsiz birine,
Beni siz vursaydınız, şu gavurun yerine.


"1945 yılında 145 Azeri aydın, Stalin zulmünden kaçıyor ve Türkiye'ye sığınıyor. Azeriler öz gardaşlarının yurduna gelip, öz gardaşlarıyla kucaklaşıyor. Stalin bu mültecileri geri istiyor. CHP hükümeti, sınır karakoluna telgraf çekiyor ve bu Azeriler'in iade edilmesi emrini veriyor. Sınır karakolu komutanı gözlerine inanamıyor. Azeriler, Türk askerlerinin ayaklarına kapanıyor. "Ne olur bizi siz öldürün, ama onlara teslim etmeyin" diyor. Azeriler'i teslim ediyorlar. Sınırda Türk askerlerinin gözü önünde Azeriler'i infaz ediyorlar. Komutanın da olaydan sonra intihar ettiği söyleniyor. 

Güzel Sözler - Anlamlı Sözler - Karışık Sözler

$
0
0

Güzel Sözler - Anlamlı Sözler - Karışık Sözler
Dalından Şüphe Ettigin Ağacın,
Gölgesinde Soluklanmayacaksın..!
~ Paulo Coelho

Herkesin günahını kapatamayacağına göre !..Kendi göz kapağını kapat!
~ Mevlâna Celâleddin-i Rûmî

Aşk; görmekten çok özlemeyi sever, Dokunmaktan çok düşlemeyi.. Ve aşk öyle haindir ki; Nerde imkansız varsa gider onu sever.
 ~ Özdemir Asaf

Ne kazandığını bilmiyorum, ama umarım beni kaybettiğine değmiştir.
~ Che Guevara

Bir kişi Allah'tan başka kimseye ihtiyacı olmadığına inanırsa; Allah da onu başkasına muhtaç etmez.
~ Şems-i Tebrizi

Gönlüm ne dertlidir, ne de bahtiyar;
Ne kendisine yâr, ne kimseye yâr,
Bir rüya uğrunda ben diyâr diyâr,
Gölgemin peşinden yürür giderim…
~ Necip Fazıl Kısakürek

Edebim el vermez edepsizlik edene...
Susmak en güzel cevap, edebi elden gidene.
~ Yunus Emre

Cemiyete, hayata faydası olmayan sanat; yerin dibine batsın!
~ Mehmet Akif Ersoy

Üzülme gitti diye, Bu yılın modası böyle!
Üç gün sever sonra bezer,
Senin aradığın Aslı ile Kerem 21. yüzyılda ne gezer!
~ Sunay Akın


O Beni Herhalde Sevmiş! Oysa Ben Onu Her Halde Sevmiştim.
~ Cemal Süreya

Kural bu: En çok seven, hep en önce terkedilir!
~ Can Yücel

Şems-i Tebrizi'nin 40 Kuralı - Sesli Video

Bir Ninenin Ölmüş Eşine Mektubu

$
0
0

Bir Ninenin Ölmüş Eşine Mektubu 
Bir Ninenin Ölmüş Eşine Mektubu

Son günlerde, bir surat, bir surat ki gelinde,

Çayımı bile yarım dolduruyor bey.
Allah'tan kulaklarım ağır işitiyor da
Duymuyorum ne söylediğini
Ama yine de hissediyorum bey;
Beni bu evde galiba istemiyor artık
Hey gidi günler heeey.
Oğlunu bilirsin, vur kafasına al lokmayı
İki ara bir derede ne yapsın ana bu atsa atılmaz, satsa satılmaz.
Bana artık gizli gizli sarılıyor bey...
Dün akşam uyurken öptü beni biliyor musun?
Nasıl ağırıma gitti nasıl
Artık akide şekeri de getirmiyor.
Hani dişlerim yok ya, güya yerken garip sesler çıkarıyormuşum da
Çocuklar iğreniyormuş benden.
Yok,vallahi yalan bey, hiç yapar mıyım ben öyle şey?
Gelin çocuklara masal anlatmamı da yasakladı
Üstelik seninle konuşuyormuşum diye duvardaki resmini biryere sakladı
Olsun,
koynumdaki resminden haberi bile yok!
Yine de beddua edemem bey,
Oğlumun karısı, torunlarımın anası o.
Geçenlerde üst komşular geldi,
Ne konuştuklarını duymayayım diye kapıyı üstüme kilitledi.
Duymadım, duymadım, lakin hissettim.
Düşkünler evine yatıracaklarmış önümüzdeki ay beni
Ne yalan söyleyeyim epey ağırıma gitti, epey,
Ha, sen ne diyorsun bey?
Hani bir görünsen oğluna, ne de olsa babasısın,
Seni dinler.
Bu odada oturur, vallahi hiç dışarı çıkmam.
Akide şekeri de istemem.
Masal da anlatmam artık çocuklara
Ne olur ayırmasınlar beni bu evden
Yaşayamam nefes bile alamam
Sana ait anılardan uzak ne yaparım ben, ne yaparım?
Şu camın pervazında hayalin durur, çekmecelerde el izin.
Bastonun hala duvarda asılı.
İstemiyorlar beni artık, istemiyorlar hasılı.
Hey gidi günler hey
Hani diyorum bir çağırsan
Yoksa, yoksa sendemi unuttun beni bey
Sendemi unuttun beni bey? ..

Yazan: Mehmet Çetin
Viewing all 44 articles
Browse latest View live